Uyku apnesi kalp krizini tetikleyebilir
Horlamanın toplumda pek üstünde durulmayan bir sorun olduğunu belirten Medical Park Tarsus Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr.
Horlamanın toplumda pek üstünde durulmayan bir sorun olduğunu belirten Medical Park Tarsus Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adnan Kazım Usalan, “Horlama (uyku apnesi) tedavi edilmeden ilerlediğinde kalp krizi, hipertansiyon, kardiyak ritim düzensizlikleri ve hatta ani ölümler bile görülebilir” uyarısında bulundu.
Horlamanın (uyku apnesi), sosyal sorunlara yol açması dışında gereken önem verilmeyen bir şikâyet olduğuna dikkat çeken Medical Park Tarsus Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adnan Kazım Usalan, “Üst solunum yollarındaki kasların gerginliğinin azalması sonucunda dilin arkaya kayarak diğer gevşek dokularla beraber titreşime yol açması, horlama sesinin çıkmasını neden olur. Yumuşak damağın ve küçük dilin normalden uzun olması, büyük bademcik ve geniz eti ya da burundaki darlıklar da horlamayı tetikleyebilir” dedi.
Bugün uykunun basit bir dinlenme olayı olmadığı ve birçok önemli yaşamsal faaliyetin uyku sırasında düzenlendiğini aktaran Dr. Öğr. Üyesi Adnan Kazım Usalan, uyku bozukluklarının hem toplum hem de kişisel olarak ciddi sağlık problemlerine, ekonomik kayıplara yol açtığına dikkat çekti.
SIKLIĞI YAŞ VE KİLO İLE ARTAR
Horlamanın sıklığının yaş ve kilo alımı ile artabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Usalan, ayrıca vücuda oksijen ileten hava yollarının tam olarak açık olmadığını gösterdiği için önemli bir belirti olduğunu söyledi.
UYKU APNESİ ÖLÜM RİSKİ OLUŞTURABİLİR
Apne kelimesinin Yunanca'da soluksuz kalmak anlamına geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Usalan, “Uyku apnesi, uyku sırasında tekrarlayan solunum durmaları ile karakterize, oksijen düşmeleri ve uyku bölünmelerine neden olan, ani ölüm riski oluşturan ve birçok vücut sistemini ilgilendiren ciddi bir hastalıktır. Santral (beyin kaynaklı) ve obstrüktif (tıkayıcı) tipte olabilir. Santral tipte uyku apnesi çok daha nadir görülür ve beynin solunumu kontrol eden kaslara doğru sinyaller göndermemesi sonucunda ortaya çıkar. Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) ise; uyku sırasında bazı kişilerde nedenini tam bilemediğimiz bir şekilde üst hava yollarında tıkanmalar ve daralmalar neticesinde oluşmaktadır” diye konuştu.
UYKU DERİNLİĞİ AZALABİLİR
Uyku apnesinin toplumda oldukça yaygın olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Usalan, şu bilgileri paylaştı:
“Kadınların en az yüzde 2’sinde ve erkeklerin yüzde 4’ünde uyku apnesi gelişmektedir. Solunumun durması sırasında kandaki oksijen miktarı azalır, beyin bu azalmayı algılar ve uyku derinliğini azaltarak hava yolunun tekrar açılmasını sağlamaya çalışır. Uyku derinliğinin azalması sonucunda daha yüzeysel uyku evresine ya da uyanıklık durumuna kısa süreli ani geçişler oluşur ve solunum tekrar başlatılır. Bu durum bütün gece saatler boyunca tekrarlayabilir ancak kişi bunları sabah hatırlamaz. Heyecan sistemimiz her uyanayazma döneminde aktive olarak kan basıncında ani artma-azalmaya, kan şekerinde değişikliklere neden olur. Sonuçta huzursuz ve kalitesiz bir uyku uyuyan kişi, gece uzun süre uyumasına rağmen sabah yorgun ve dinlenmemiş uyanır. Gün içinde pasif olduğu durumlarda uyuklar ve gündüz aşırı uyuklama hali olur.”
GECE UYKUDA SOLUNUM DURMASINA DİKKAT!
Uzun süre devam eden horlama, gündüz aşırı uyku hali ve kişinin yakınları tarafından fark edilen gece uykuda solunum durmasının uyku apnesinde görülen en tipik üç bulgu olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Usalan, bunun dışında yorgun uyanma, sabah baş ağrıları, gece boğulma hissi ile ya da çarpıntı ile uyanma, halsizlik, gece sık tuvalete kalkma, depresyon ve sinirliliğin de karşılaşılabilen diğer bulgular olduğunu vurguladı.
Uyku hastalıklarına bağlı gündüz artmış uyku halinin hastaların işlerini yapmasını engelleyerek onları başarısızlığa sürükleyebildiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Usalan, “Uyku apneli hastalarda genellikle sosyal fonksiyonlarda azalma, ruh sağlığı ve kişinin kendi enerjisinin azaldığını hissetmesi gibi sorunlar tedavi ile düzelmektedir” şeklinde konuştu.
ERKEKLERDE DAHA FAZLA RASTLANIYOR
Üst solunum yollarında daralmaya yol açan olan faktörlerin OSAS içinde risk faktörleri oluşturabileceğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Usalan, “Özellikle obezite, yaş, cinsiyet, genetik özellikler, kullanılan ilaçlar gibi genel faktörlerin yanı sıra burun boğaz bölgesinin yapısı, baş-boyun pozisyonu ve boyun çapı genişliği gibi anatomik faktörler de etkili olmaktadır. Boyun çapının erkeklerde 43, kadınlarda ise 38’den geniş olması riski artırmaktadır. Hava yolu çapı ve şekli, yatış pozisyonu, üst solunum yolunun yapısı gibi faktörlerde uykuda solunum bozukluklarına neden olmaktadır. Üst solunum yolu kaslarının gerginliğini sağlayan sinirler ve refleksleri ile beyindeki solunum merkezinin duyarlılığı gibi faktörler de OSAS’ın ortaya çıkmasında önemlidir” ifadelerini kullandı.
ERKEN TANI ÖNEMLİ
Uyku apnesi hastalığının tanısının uyku laboratuvarında bir gece yatılarak polisomnografi adı verilen tetkikin yapılması ile konulduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Usalan, uyku bozukluklarının en önemli tablolarından biri olan ve uykuda ölümlere kadar varan ağır sonuçlara yol açabilen OSAS’ın erken tanı ve uygun tedavisinin hayati önem taşıdığını belirtti.
TEDAVİ EDİLMEZSE HAYATİ RİSK OLUŞABİLİR
Uyku apnesinin tedavi edilmeden bırakıldığında kısa dönemde ev, iş veya trafik kazalarında, uzun dönemde de kalp ve damar hastalıkları ile ölüm oranlarında artış olabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Usalan, “Oksijen düşüklüğü sonucu beyne giden oksijen azalması, sabahları baş ağrısı yapabilmektedir. Karar verme yeteneğinde azalma, hafıza zayıflaması, unutkanlık, kişilik ve davranış değişiklikleri gibi özellikler sıklıkla ağır dereceli OSAS’lılar da görülür. Hastaların yüzde 30’una depresyon eşlik etmektedir” açıklamasında bulundu.
Özellikle şiddetli uyku apnesi olan kişilerin tedavi edilmedikleri takdirde bazı önemli sağlık sorunları yaşayabileceğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Usalan, bunları şöyle sıraladı:
“Kalp damar sistemi: Kalp krizi, kontrol altına alınmakta zorlanılan hipertansiyon, kardiyak ritim düzensizlikleri ve hatta ani ölümler olabilir.
Sinir sistemi: Beyin felçleri, baş ağrıları, depresyon, unutkanlık, karar verme yeteneğinde azalma görülebilir.
Hormonal sistem: Büyüme hormonunda azalmaya bağlı çocuklarda gelişme geriliği, cinsel isteksizlik, insülin seviyesinde artma, şekere yatkınlık saptanabilir.
Diğer: Trafik kazaları, evlilik sorunları, yaşam kalitesinde azalma, reflü gibi sorunlar yaşanabilir.”
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı